
Oscar Wilde: "Yaşlılar her şeye inanır, orta yaşlılar her şeyden şüphelenir, gençler her şeyi bilir!" demiş. Şimdi orta yaş grubundan bir 78'li olarak bu düşüncelerimi yazıyorum. Belki birilerine bir yararım olur.
Ben de gençliğimde her şeyi biliyordum! Gençliğin verdiği heyecanla hareketliydik. Eşitlik, özgürlük, bağımsızlık gibi güzel düşlerimiz vardı. Usta dediğimiz Marksist liderlerin kitaplarını okur, onları ülkemizin şartlarına uyarlar ve bu temelde devrim yapacaktık! Bu düşüncelerimizin bir an önce gerçekleşmesi için tüm gücümüzle mücadele ederdik. Üstelik bu devrimi de elliye yakın fraksiyona bölünerek yapacaktık! Yine gençlik yıllarımda ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunurduk. Sanki Kürdistan diye bir ülke vardı da Türkiye bu ülkeyi sömürgesi yapmış da bunların da kendi kaderini tayin etmesi gerekirmiş. Biri birleşmeden biri de ayrılmadan yana olmalıymış. Yine Sovyetler Birliğini sosyal-emperyalist bir güç olarak nitelerdik. Kimileri de Çin'i savunurdu. Niye mi anlatıyorum bunları. Dedim ya her şeyi biliyoruz ya! Ustalarımız ne demişse o!
Bir gün 12 Eylül üzerimize bir balyoz gibi indi. Neye uğradığımızı şaşırdık. Sap gibi de ortada kaldım. İşte gençliğimdeki devrimciliğimin özeti.
Yine bir örnek vereyim. CHP'sinin Ecevit'le şahlandığı dönemde ara seçimler vardı. Bu ara seçimlerde CHP boykot edildi. Tabi seçim kaybedildi. Sonrasında da milliyetçi cephelerin önü açılarak Türkiye bir kaos ortamına sürüklendi. Halen de CHP'sini sol görmüyorlar. Bunun içindir ki Anayasa oylamasında kimi "yetmez ama evet" diyerek, kimi de boykot ederek Erdoğan'ı Kaç-Ak Saraya Cumhurbaşkanı yaptılar. Yani diyeceğim o dur ki Türkiye'nin bu günlere gelmesinde Sosyalist Solun da önemli katkısı vardır. İran solcuları da Şaha karşı Humeyni'yi desteklemişlerdi. Sonunda karşı devrime alet olarak hüsrana uğradılar. Bilmem ki bu yakın tarihlerden bizim solcular ders alırlar mı ki!
Halbuki yapılması gereken ülkenin kendine özgü şartlarını değerlendirmek ve bu temelde gerçekçi çözüm yollarını ortaya koymaktı. Kendi gücünü ve toplumsal desteğini hesaplar ve o temelde mücadeleni yürütürsün. Teorini ve pratiğini uyumlu bir şekilde yürütürsün. İşte biz bunu yapamadık. Halen de yapamıyoruz. Onun için sol bu ülkede başarılı olamıyor. Bundan dolayıdır ki gider solculuk adına Kürt Milliyetçilerinin kuyruğuna takılır ve kendini solcu görür. Ki Kürt sözcüğünü çıkarın göreceksiniz ki onların da kitle desteği olmayacaktır. O günden bu güne bir şey değişti mi? Ne yazık ki bir şey değişmedi. Çünkü geri kalmış veya geri bıraktırılmış ülkelerin solu da sağı da bu yapıya uyum sağlıyor. Böyle olunca da emperyalistlerin bizi yönetmelerine farkında olmayarak yol açmış oluyoruz.
Ama şunu da herkes bilmelidir ki bu yola giren her gencin mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum. Çünkü tüm mücadeleleri insanın insanca yaşadığı bir düzen içindi. Bu gençler hiç bir çıkar gözetmeksizin ülkesine ve milletine kendilerini feda edecek kadar yiğit insanlardı. Bundan en ufak bir kuşkum yoktur. Ama genç oluşları ve deneyimsizlikleri canlarına mal oldu. İşte beni bu yazıyı yazmama iten en büyük neden de budur. Gençliğinin baharında daha fazla gencin yitip gitmesini istemiyorum. Sadece akıllı bir şekilde hareket etmelerini istiyorum.
Şimdi bakıyorum da Alevi kesimin gençleri kendilerinin aslında Kürt olduklarını asimile edilerek Türkleştirildiklerini savunuyorlar. Aslında işin gerçeği ise tam tersi. Osmanlı zulmünden dolayı Aleviler göçebe olarak gittikleri yerlerin etkisinde kalarak asimile olmuşlardır. Kimisi Kürtçe, kimisi Zazaca kimisi de Türkçe konuşmuştur. Buna karşılık ise Kürtler Osmanlıyla işbirliği yapmışlardır. Bundan dolayı da bırakın asimile edilmeyi korunup kollanmışlardır. Ben Kürtlerle aynı yörede yaşadım. Dil, din, kültür olarak yaşam tarzlarımız çok farklıdır. Daha sonra görev yaptığım Türk yerleşim yerlerinde onlara daha yakın olduğumuzu gözlemledim. Ki bana göre Aleviler öz be öz Türktür.
Kim etnik köken olarak kendisini ne görüyorsa ona saygım var. Ben kendimi Türk olarak görmekteyim. Ki Alevi kesimin ezici çoğunluğu kendini Türk olarak görür. Ali ve Atatürk Alevilerde adeta bir sembol haline gelmiştir. Şunu da herkes iyi bilsin ki bu ülkede Aleviler Atatürk'le birlikte rahat bir nefes aldılar.
Küresel güçler Kürt nüfusunu daha fazla göstermek için Alevi Kürt diye bir ucube ortaya attılar. Alevi gençlik küresel güçlerin Orta doğudaki çıkarları için Kürtlere yedeklemeye çalışılıyor. Ne yazık ki bir kesim gençliğimiz bu oyuna geliyor ve ben Kürdüm diyor. Geçmişte de soğuk savaş döneminde Komünizm yalanıyla Türkleri kullanarak ülkeyi cehenneme çevirdiler. Şimdi de Kürtleri kullanıyorlar. Bir aydın olarak bu gençlerimizi bir tespitle uyarıyorum. "Siz Orta doğuya ne kadar girerseniz, Orta doğu da size o kadar girer." Orası bir bataklıktır. Girdiğiniz zaman kan ve göz yaşı dışında bir şey bulamazsınız. Sizi işlerine geldiği sürece kullanırlar. işleri bitince de bir paçavra gibi bir kenara atarlar. "Biji Obama" tezahüratıyla emperyalistlerle işbirliği yapanların, gerici Şeyh Sait'in felsefesi ışığında yürüyenlerin, İslamın koruyucu şemsiyesi altında toplanmak isteyenlerin, İslamda yeri olmadığı halde "kutlu doğum haftası" kutlayanların, Gezi olaylarında iktidarı destekleyenlerin ve bir faşisti ayakta alkışlayanların devrimcilikle ilgisi olamaz.
Mustafa Kemal Atatürk, 16 Ocak 1923 tarihinde İzmit’de yaptığı açıklamalarda, kendisine “Kürt sorunu nedir? sorusunu soran Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yalmana şu yanıtı veriyordu: “Bildiğiniz gibi, bizim milli sınırlarımızda var olan Kürt unsurlar, o şekilde yerleşmişlerdir ki, pek az yerde yoğundurlar. Fakat yoğunluklarını kaybede kaybede, Türk unsurunun içine gire gire, öyle bir sınır doğmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiyeyi mahvetmek gerekir... Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmek doğru olmaz." demiş. Aynen katılıyorum. Kim ne derse desin bizler birbirimizle kaynaştık. Bizi bölmek ve ayrıştırmak isteyenlere karşı birbirimizi ötekileştirmeden birlik ve beraberlik içinde olalım.
Silahla hiç bir sorun çözülmemiştir. Çözülmesi de mümkün değildir. Her iki kesimden ezici bir çoğunluğu Kürtlerden olmak üzere 40.000 insanın kanına girilmiştir. Ne uğruna. Kimlik uğruna. Hangi kimlik insandan daha değerlidir. Bu kadar ölen insanın hesabını kim verecek? Bir kimlik uğruna değer miydi? Aklı başında bir insan için öncelik insanın kimliği mi refahı ve mutluluğu mu önemlidir? Öyle yada böyle ben Türk olmuşum sen de Kürt olmuşsun. Bu çok mu önemli? Önemli olan insan olmamız değil mi? Ondan sonra da kalkıp solculuktan, barıştan söz edeceksin. Kimse kimseyi kandırmasın. Bir çözüm sürecinden bahs ediliyor ve bu süreç hakkında hiç kimsenin bir bilgisi yok. İki işbirlikçi kafa kafaya vermiş güya sorunu çözüyorlar. Biri özgürlüğüne kavuşmak istiyor, biri de iktidarda kalmak için bu süreci kullanıyor. Birbirlerini oyalayıp duruyorlar. Çözüm dedikleri de bu. Seçimler yaklaştı. Görüşmeler yine hız kazanmaya başladı. Bir kere adres yanlış. Bu sorunun bu şekilde çözüleceğine inanan var mı? Millet bunu kabullenir mi? AKP'nin bu sorunu çözeceğine inanan var mı?
Elbette sorunlarımızı çözememiş bir Cumhuriyetiz. Ekonomik olarak kalkınamamış ve dışa bağımlı bir Cumhuriyetiz. Demokrasi tecrübemiz yenidir. Asıl sorunlarımızın temelinde bu gerçeklik söz konusudur. Eğer demokrasisi gelişmiş, her alanda kalkınmış bir ülke olsaydık bu sorunlar olmayacaktı. Yani küresel güçlerin bu sorunu kaşımalarını engellerdik. Bunun için daha çok yol almamız gerekir. Daha çok çalışmamız gerekir.
Öyle bir toplumu dönüştürmek kolay değildir. Sen bunu yaparken karşı-devrimciler de boş durmuyor. Görüyorsunuz işte Cumhuriyetin getirildiği noktayı. 90 yıllık Cumhuriyetle hesaplaşmaya çalışıyorlar. Sen ise bilinçsiz bir şekilde mücadele ediyorsun. Öyle sokaklara çıkarak, barikatlar kurarak, salon ve meyhane devrimciliği yaparak toplumu arkana alamazsın. Gençliğine güvenip ben her şeyi bilirim ve yaparım havasıyla yola çıkarsan silindir gibi eze. Solun önceliği bu kazanımların savunulmasır geçerler. Bunun için de mutlaka Gezi direnişini irdeleyip gerekli dersleri çıkarmak gerekir. Bu ülkede Atatürk'ü dışlayan bir solun asla başarı şansı yoktur. Çünkü bu ülke onun eseridir ve gerçek bir demokrasi mücadelesi olmalıdır. Bunun için de sağ-sol-dindar demeden laik Cumhuriyetten yana olan halk kesimlerinin desteği alınmalıdır. Bu mücadelenin temeline sosyalizmi değil demokrasiyi koymak gerekir. Sol bunu yaparsa kitle desteği bulur. Aksi takdirde marjinal kalmaya mahkumdur.
Bir sosyal demokrat olarak ben de devrimciyim. CHP de Atatürk'ün partisi olup Sol bir partidir. Bu ülkenin önceliği sosyalizm değildir. Bu ülkenin önceliği gerçek bir demokrasidir. Bu eksende kendini sol gören tüm güçlerin birleşmesi zorunludur.
Ve Nazım'ın dediği gibi:"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine..."
NEDEN SOSYAL DEMOKRAT OLDUM? için “0 yorum” bulunmaktadır.