TANRI'YA SESLENİŞ!
Ben de kalbi mühürlenmiş bir kulun olarak sana sesleniyorum. Hiç bir zaman seslenişe yanıt almayacağımı da biliyorum. Belki beni anlayacak kulların olacak diye sesleniyorum.
Aylarca sevgili bir kuluna (23 yıla yakın bir sürede) gönderdiğin kitabını nesnel bir şekilde inceledim. İncil ve Tevrattaki masalların adeta bir devamıydı. Kitabının önemli bir bölümü bu masallardan oluşuyordu. Hani büyüklerin küçükleri uyutmak için akıl ve mantık dışı olağanüstü olayları anlattıkları masallar var ya işte o masaldan. Denizin yarılması, ayın ikiye bölünmesi, asanın yılan olması vb...Sürekli kullarına korkuyu aşılamaya çalıştığını, kendine ibadet edilmesi halinde günahların bağışlanacağını telkin ettiğini gördüm. Kitabında aklına gelen çeşit çeşit nesneler üzerine yeminlerine rastladım. Bir insan nasıl tuzak kuruyorsa senin de tuzak kurduğuna, sana inanmayana beddualar ettiğine denk geldim. Sonsuz, sınırsız bir gücün niye böyle şeylere gereksinim duyduğunu da anlayamadım.
Ben Kitabında insanlık adına, sevgi adına, bilim adına, sanat adına bir şey bulamadım. Bulamadığım gibi kitabından adeta kan damlıyordu. Eğer bu gün Orta doğu kan gölüyse biraz da bundandır diye düşünüyorum. Ölen de öldüren de "Allahuekber" nidalarıyla ölüyor ve öldürüyor. Elbette iyilik, doğruluk, kul hakkı gibi güzel öğütlerin de vardı. Keşke korku yerine beni sevin diye öğütlerde bulunsaydın. Keşke sadece müminleri değil tüm insanları sevin deseydin. Keşke Kitabıma iman temelinde değil de sorgulama temelinde yaklaşın deseydin. Keşke ben bu Kitabı ülkenizi yönetin diye indirmedim deseydin. Keşke kullarına takiye (olduğundan farklı görünme) yerine dürüst olmayı öğütleseydin. Gerçi fark etmiyor. Kulların Kitabını okuyacağına din tacirlerinin hurafelerine inanıp Müslümanız demekteler. İnsanoğlu bu. Hep işine geleni alır. Gerisi de umurunda değildir.
Kitabında o günün şartlarına göre hareket ettiğini tespit ettim. Çelişkilerin de olmuş. Hatta miras dağıtımında matematik hatası da yapmışsın. Avl yöntemiyle kulların bu hatayı düzeltme yoluna gittiler. Gücünün zayıf olduğu dönemde barışçı hareket ettiğini ama güçlendikten sonra savaşçı bir kimliğe büründüğünü gördüm. Bir de Sevgili kulunun zorlandığı durumlarda anında hazır ve nazırdın. Kimlerle evleneceğinden tut da evinde hanımlarına karşı nasıl davranılacağına, ne zaman kalkılacağına kadar öğütlerin vardı. Sırf Sevgili kulun için o dönemde pek uygulanmayan evlatlığının karısıyla evlenmesine bile izin verdin. Apaçık bir kitap gönderiyorum dediğin halde kulların onlarca tarikatlara bölünmüş durumda. Herkes Kitabını kafasına göre yorumluyor.
Hani sen dilediğini doğru yola getiriyordun dilediğini de sapıtıyordun ya. Sensiz bir yaprak bile kımıldamıyordu ya. Benim de sorumlum değil misin? Çünkü böyle istedin. Kalbimi mühürledin.(Benim bildiğim ise kalp sadece vücuda kan pompalıyor. Kalbimle değil beynimle düşünüyorum) Beni doğru yolundan saptırdın. Şimdi de beni kızgın ateşine atmak için can atıyorsun. Bir de söz vermiştin kendine. "Kullarımın büyük çoğunluğunu cehenneme dolduracağım" dedin. Hem de yemin ederek!...Bu nasıl büyüklüktür yüce Allah!.. Kullarına işkence etmekten zevk mi alıyorsun?
Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de sınav çıkardın. Yarattığın şeytanla bizi sınayarak. Ama işin garibi uyanık kulların şeytana bile rahmet okuttular. Din, iman, öbür dünya diyerek gariban kullarının sırtından servetlerine servet kattılar. Bu nasıl bir sınavdır ki bir bebek açlıktan ölüyor, bir çocuğa tecavüz ediliyor, masum bir sürü insan öldürülüyor. Ve hiçbirinde yoksun. Bu sınavlarını vicdanım kabullenmiyor. Hem yarat hem de sınavdan geçir. Biz deneme tahtan mıyız? Öyle anlaşılıyor ki ben sizi yarattım ama siz de bana bunun karşılığını verin diyorsun. Büyüklüğe bu sığar mı?
Ben bir erkek olarak beni kadından üstün tutmanı, evlilikte, mirasta, şahitlikte yaptığın haksızlığı kabullenemiyorum. Onlar senin ikinci sınıf kulların mı? (Köleleri , cariyeleri saymıyorum. Onlar zaten senin kulların değildi ki!) Sınırsız gücüne rağmen niye köleliği kaldırmadığını da anlamış değilim! Bir erkeğe dört kadını reva görüyorsun da bir kadına dört erkeği niye reva görmüyorsun? Erkeği zeytin gözlü güzel huriler eşliğinde cennetinde ağırlarken neden kadına hiç bir şey yok? Bu nasıl eşitliktir, adalettir yüce Allah! Bundan dolayıdır ki erkek kadını bir kölesi olarak görüyor ve yeri gelince de namus deyip gözünü kırpmadan boğazlıyor.
Bak Kitabında ne demişsin:
2.178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür)...
5.33. Allah ve Resûlüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir...
5.38. Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.
İşte kitabında "insan sevgisi" olsaydı bunlar olur muydu? Bu müşrik dediğin kulların da senin kulların değil miydi? Onlar da insan değil miydi? Yaptığı bir hatasından dolayı bir insanın elini ayağını kestirmen ve onları kıssasa teşvik etmen nasıl bir büyüklüktür? Bu mu kullarına olan sevgin? Bir savaşta olsa bile insana bu reva görülür mü? Bir de zina yapan kadına recm (taşlayarak öldürme) cezası getirdin. Bunu da ayrıca ele alacağım.
Hele o hak dinlerin var ya. Sahi hangisi hak dindi? Hepsi birbirlerine düştüler. Hepsi birbirine ''En büyük din benim dinim. Benden büyük din yok!'' dediler. Bu uğurda milyonlarca insanın kanına girdiler. Yani anlayacağın hak dinlerin dünyaya bir çeki düzen veremediler. Baktılar ki senin kanunlarınla bir yere varamıyorlar. Bari reform yapalım akıl ve bilimi temel alalım dediler ve seni ikinci plana aldılar. İşte ne olduysa bu karardan sonra oldu. Her alanda ilerlemeye başladılar. Çağdaş, uygar ülkeler oldular. Refah içerisinde huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşıyorlar. Ama bir kısmı da halen kanunlarında diretiyorlar. Ne mi yapıyorlar? Geri kalmışlık, yoksulluk, cehalet hepsinde diz boyu. Adeta bu dünyanın nimetleri bize göre değil deyip öbür dünyan için can atıyorlar. Veren Allah rızkını da verir deyip sürekli doğuruyorlar, yoksulluk benim kaderimdir deyip ve üstelik şükrederek yan gelip yatıyorlar. Nedense nerede cehalet yoksulluk varsa senin dinin orda tutunuyor. Elbette onlar da bilgiye ulaştıkça benim gibi sorgulayacaklar.
Hele bir Türk olarak atalarıma yaptıklarını hiç unutamıyorum. Dinin adına, ganimetler adına nehirlerin kan kırmızı aktığını, kilometrelerce ağaçlara o insanların asılmalarını, kadın ve çocuklarının köle ve cariye olarak pazarlarda satılmalarını ömrüm boyunca hiç unutmayacağım. Çünkü bu çöl bedevilerinin sorumlusu sendin. Onları ganimete teşvik eden sendin. Savaşa teşvik eden sendin.
Sonsuz sınırsız bir gücüm olmamasına rağmen yapamadıklarını başarabilirsem kendim yapacağım. Ben olsaydım kullarımı eşit yaratırdım. Zengin- yoksul, efendi-köle, güzel-çirkin yaratmazdım. Onları savaşa teşvik etmezdim. Onları sınava tabi tutmazdım. Cehennemi ve Şeytanı yaratmazdım. Kötülükleri yeryüzünden silerdim. Gerekirse öyle ya da böyle bakın ben varım ayağınızı denk alın derdim. Öyle aynı coğrafyadan beni temsilen elçilere gerek duymazdım. Kullarımın mutluluğu için her türlü çabayı sarf ederdim. Tüm kullarımın sevgi, barış, huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlardım.
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Kullarının inanma özgürlüğü var. Saygı duyarım. Benim de inanmama özgürlüğüm var. Bana göre din bir afyon. Kulların için ise din ekmek su gibi bir gereksinim olabilir. Birbirimize saygılı olmak zorundayız. Eğer bunu başarabilirsek kardeşçe yaşarız. Ama yaşam biçimini bana dayatırsan orada duracaksın. Uygar ve çağdaş insan olmanın yolu bu anlayıştan geçmektedir. Onun içindir ki tüm demokratik ülkelerde laiklik ilkesi vardır. İşte bu laiklik ilkesi hem inançlıların hem de inançsızların teminatıdır. İslam ülkelerinde laiklik olmadığı için birbirlerini boğazlamaktalar.
İşte sonsuz sınırsız bir gücün bana reva gördüğü böyle bir dünya aklıma ve mantığıma uymuyor. Ya Senin?
TANRI'YA SESLENİŞ! için “0 yorum” bulunmaktadır.