ÖLÜM VE ÖLÜMSÜZLÜK ÜZERİNE








Bildiğiniz gibi klasik tanımıyla canlılar doğar, yaşar ve ölür. Bu bir doğa kanunu. Bunu kabullenmekten başka çıkar yolumuz yok. İşte bu gerçeği kabullendiğin zaman ölüm olayı artık sorun olmaktan çıkmıştır. Çünkü ölümün ne olduğunu biliyorsun ve artık ona göre hareket ediyorsun.

Ölüm olayı biz insanların en büyük zaafıdır. Çünkü öleceğimizi bilen tek canlıyız. Bu da yetmiyormuş gibi çevremizde ölenlere de tanık oluyoruz. Bu tanıklık bizi ölümün soğuk ve acımasız yüzüyle karşılaştırmaktadır. Hele hele bu bir de çok sevdiğimiz yakınımız olduğu zaman ayrı bir etki yaratmaktadır. Bizler de yaşam boyu bunun etkisinde kalırız. Bir türlü onun öldüğünü kabullenmek istemeyiz. Hem o durum hem de bizim öleceğimiz gerçeği sürekli bizi artık kemirmeye başlamıştır. 

Doğamız gereği ölmek istemeyiz. Ölüm konusunda sorunu olanlar bu ölüm gerçeğini kabul etmez. Bunun temelinde de egoları vardır. Bu egoları bir türlü ölümü kabullenemez. Bunu yaparken de sadece kendini düşünür. Benim olmadığım bir yaşamın da bir anlamı yoktur. Bizden sonra gelecek canlıların yaşamı umurunda değildir. Eğer ben varsam yaşam da vardır. Varsa yoksa Ben…Ben…Ben… Hatta o kadar abartmış ki bu dünyadaki yaşamımızı da önemsemeyip hayali yaşamı temel almaya başlamış. Organlarını toprak altında börtü böceğe yedirir ama bağışlayıp bir can yaşatmayı düşünmez. İstedikleri kadar bu ölüm gerçeğini kabullenmesinler ve istedikleri kadar arayış içerisine girsinler bu ölüm gerçeğini değiştirmeyecektir. Doğa karşısında bir hiçsin ve ölüyorsun.

Hep derler ki bu dünya boş. Nasıl olsa ölmeyecek miyiz? Asıl önemli olan öteki dünya değil mi? İşte bunun adı ölümü düşünerek yaşamaktır. Bu ise insanı olumsuz etkileyerek edilgen bir duruma getirmiştir. Kendine olan güvenini yitirmesine neden olmuştur. Bu dünyadaki yaşam artık ona anlamsız gelmeye başlar. Bu doğru değildir. Bu dünyanın hakkını önce bir verelim. İnsanca yaşamaya çalışalım. İnsani sorumluluğumuzu yerine getirelim. Öteki dünya diyorsan da onun için de çalışırsın. Buna engel bir durum da yok. Öteki dünya diyerek bu dünyayı cehenneme çevirmeye kimsenin hakkı yoktur.

Bakıyoruz insanlarımızın genellikle gençliğinde dinle pek ilgileri yoktur. Yaşlandıkları zaman dine ilgi duymaya başlıyorlar. Camilere bakıyoruz, genellikle yaşlı insanlar gidiyor. Bunun altında yatan temel neden ölüm korkusudur. Ölümsüz olmak için de tek sığınağı din oluyor. Zan ediyor ki eğer ben dini görevlerimi yerine getirirsem Tanrı hem beni af eder hem de ölümsüz yapar.

Halbuki bu hayaller peşine düşeceğimize yapmamız gereken önemli bir şey var. Hem de çok önemli. Yaşadığın sürece niçin yaşadığının bilincine vararak bu doğrultuda yaşamına anlam katmak ve bunu başkalarıyla paylaşmaktır. Bu yaşamın hazını tadarak mutlu olmaya çalışmak. Attığımız her adımda yaşama sevincini duyumsayıp bunu olumlu bir şekilde kullanmak. Kendimizi düşündüğümüz kadar bizden sonraki nesilleri de düşünmeliyiz. Onlara yaşanılır bir dünya bırakmak önceliğimiz olmalıdır. Yaşamımız boyunca hem yaşamak hem de yaşatmaktan yana olmalıyız. Hayatı fazla da ciddiye almamak gerekir. Kimse sağ çıkmadı. Bektaşi Veli der ki:"Kendini büyük görme. Bu gün ayağının dibinde biten ot, yarın mezarının üstünde bitecek." Bu gün varsın, yarın yoksun. Bunu asla unutma.

Ölümden korkmuyorum. Ben varsam ölüm yoktur. Ben yoksam ölüm vardır.  Yaygın bir söylemle "Korkunun ecele bir faydası yoktur." Siz de korkmayın. Biz ölürsek çocuklarımız yaşayacak. Tek bir şeyden korkarım. Geriye dönüp baktığımda eyvah ben ne yapmışım pişmanlığıyla ölmek istemem.

Balzac: "Vicdanımız, yanılmaz bir yargıçtır, biz onu öldürmedikçe." der. Attığım her adımda vicdanlı olmayı kendime bir görev bildim. Yaşamımda rehberim hep vicdan oldu. Yaptığım iyiliklerin asla karşılığını beklemedim ve kimse için de yapmadım. Tamamen insani sorumluluğumun gereğiydi.

Son nefesimde "hoş geldin ölüm" deyip geldiğim yere (topraktan geldim, toprağa gideceğim) vicdan rahatlığı içerisinde gitmek isterim.



ÖLÜM VE ÖLÜMSÜZLÜK ÜZERİNE için “0 yorum” bulunmaktadır.