SÜRÜ İNSANI VE AYDINLANMA






Platon'un Devlet kitabında bir mağara benzetmesi vardır: "Bir yeraltı mağarasında yaşayan insanlar düşünün. Sırtları girişe dönük, elleri ve ayaklarından bağlanmışlar; bu yüzden de sadece mağaranın duvarlarını görebiliyorlar. Arkalarında ateş yanıyor ve ateşin önünden çeşitli canlılar gelip geçiyor. Mağaranın duvarlarına da bu canlıların ya da maddelerin titrek gölgeleri düşüyor. Mağaradaki insanların gördüğü tek şey de işte bu “gölge oyunu”. Doğduklarından beri öylece oturuyorlar ve dolayısıyla sadece bu gölgelerle muhatap oluyorlar. Kendileri dışındaki varlıkları bu gölgelerden ibaret sanıyorlar. Bir gün içlerinden biri kurtulsa ve dışarıda olanların gerçeğini gelip içeridekilere anlatsa onları inandıramayacaktır. Onlar yine gölge ve seslerden algıladıklarına inanmaya devam edecektir."
Toplum da böyledir işte. Bütün yaşamını mağara içinde gölgelere bakarak geçiren kişiye "sürü insanı", dışarı çıkıp, gerçekliği gören kişiye ise "aydınlanmacı kişi" denebilir. Sürü insanı kendi dar dünyasında bu gölge ve hayalleri gerçek sanır. Gerçek önüne konulduğunda kabullenemez ve tepki verir. Gölge oyunu oynamaktan, hayaller ve masallar içinde yaşamaktan memnundur. Aydınlanmacı kişi ise bu hayal ve masallara inanan insanları uyandırmak, onlara gerçekleri göstermek ve aydınlığa çıkarmak ister.
Aydınlanma Avrupa'da 18.Yüzyılda ortaya çıktı. Akla öncülük tanıyan düşünce sistemine "aydınlanma" denilmiştir. Aydınlanma çağında ancak akılla doğru bilgiye ulaşılabileceği kabul
görülmüş. Din ve Tanrı merkezli toplumsal yapının yerini akıl merkezli toplumsal yapı yer almaya başlar. Artık yeni bir dönem başlamıştır. İşte eğer Avrupa bu gün çağdaş ve uygar bir durumdaysa bunu aydınlanmaya borçludur. Yani dinin yerine akıl ve bilimi koyarak bu seviyeye ulaşmışlardır. Bizde yağmur yağmayınca yağmur duasına çıkılır. Ama onlar yağmur bombalarıyla yağmur yağdırır. İşte bir tarafta cehalet. Diğer tarafta aydınlanma.
Hiç unutmam. Çocukluğumda bir deprem yaşamıştım. Büyüklerimize bu depremin nasıl olduğunu sormuştum. Dediler ki: "Dünya bir öküzün boynuzları üzerinde. Öküz kızdığı zaman deprem olurmuş."
Yine bir köylüm vardı. Bu köylüm bayılır ve ağzında salyalar akardı. Bize derlerdi ki: "Bunun cinleri var. Sakın yaklaşmayın."
Daha sonra okula başladığım zaman depremin yer kabuğundaki fay kırılmasından kaynaklandığını öğrenmiştim. Köylümün de bir sara hastası olduğunu anlamıştım. Bunları niye mi anlattım. Bir tarafta cehalet. Diğer tarafta aydınlanma. Aydınlandıkça cehaletini aşmış oluyorsun.
Giordano Bruno bir İtalyan filozofuydu. Evrenin sonsuz büyüklükte olduğunu söylediği ve hıristiyanlığın insan nitelikli Tanrısını ret ettiği için engizisyon mahkemesi tarafından diri diri yakılarak öldürüldü. Galileo adını hepimiz biliyoruz. 16.yüzyılda yaşamış bir filozof. "Dünya güneşin etrafında dönüyor." diyen kişi. Bu kişi, düşüncesi Kutsal Kitaba uymadığı gerekçesiyle Vatikan Kilisesi tarafından aforoz ediliyor. Galileo da kendini kurtarmak için "Görmedim, duymadım ve bilmiyorum." demiştir. Bu gün birileri kalkp dünya dönmüyor dese güler geçeriz. Onların yaşadığını şu anda ne yazık ki Müslüman dünyası yaşamaktadır.
Düşünebiliyor musunuz? Atatürk diye biri ortaya çıkmış. Orta çağ karanlığında yaşamış bir toplumu çağdaş ve uygar bir toplum haline getirmek için mücadele etmiş. Bir aydınlanmacı lider olarak bu toplumu yaptığı devrimlerle orta çağ karanlığından kurtarmış. İşte ben bunu o mağara örneğine benzetiyorum. Aydınlık bizim insanımızın gözlerini kamaştırmış. Tekrar çıktığı mağaraya dönmek istiyor. Galiba hayal dünyası onları cezbediyor. Gerçeklerle yüzleşmek istemiyor.
Bir eğitimci olarak aydınlanma diyorum. Aydınlanma devrimi yarım kalmıştır. Millet olarak akıl ve bilim demek zorundayız. Bilimsel bir eğitim demek zorundayız. Çıktığımız karanlık mağaraya dönmek istemiyorsak bunu başarmak zorundayız.
Bir Alman atasözü der ki: "Sürü olmak, sürü içinde gitmek ve öylece yol almak istersen yaşamın boyunca sadece kıç görürsün."
Ya cehalet ya da aydınlanma. Tercih sizin!...


SÜRÜ İNSANI VE AYDINLANMA için “0 yorum” bulunmaktadır.