Dünyada 63 ülkede 1.5 milyar Müslüman yaşamaktadır. Bu Müslüman ülkelerin içerisinde laikliği uygulayan tek ülke Türkiye Cumhuriyetidir. Bundan dolayıdır ki bu gün Müslüman ülkelerindeki mezhep çatışmaları bizde yaşanmamaktadır. Bunu da geleceği gören Atatürk'e borçluyuz.
"Atatürk bir gurup din adamını,bir başka deyişle ulemayı, askerin öz güveni ve moralini kuvvetlendirmek için cepheye götürür. Cephede sohbet sırasında Atatürk din adamlarına şu soruyu sorar. İstanbul'da Şeyhulislam benim katlimin vacip olduğu konusunda bir fetva verdi. Siz de bunun aksine bir fetva yayımladınız. Bunun hangisi doğru? Din adamları "tabi ki bizimki" demişler. Atatürk; neden sizinki doğru onların ki yanlış? Siz de din adamısınız, Şeyhulislam da. Demek ki din adamları hangi gücün, hükümetin etkisinde ise o hükümetin isteği ve politikası doğrultusunda karar veriyorlar. Şeyhulislam İstanbul hükümetinin emrinde idi; benim ölümüme fetva verdi, siz benim etkimdesiniz; aksini söylediniz. O halde din ve devlet birbirinden ayrı olmalı, din adamı kimsenin etkisi altında olmamalı ki, dinin gerektirdiği doğru kararları verebilsin. İşte laiklik budur."
Bu düşüncede olan Mustafa Kemal dinin politikanın dışında ve üstünde tutulması gerektiğine inanıyor. Laiklik hakkında şunları söylüyor: "Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir."
"Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz."
"Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, İlerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz."
"Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz."
3 Mart 1924 tarihinde "Şer'iye ve Evkaf Vekâleti" kaldırılarak yerine, bugünkü adıyla "Diyanet İşleri Başkanlığı" kurulmuştur. 1924 yılında Anayasaya konulan "Devletin dini İslamdır" ibaresi 1927 yılında kaldırılmıştır. Daha sonra da 1937 de Anayasaya "laiklik" ilkesi konulmuştur. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Atatürk'ün kurduğu Diyanetten bu gün eser kalmamıştır. Öyle bir Diyanet ki önemli anmalarda Atatürk'ün adını bile anmıyor. Gerisini siz hesap edin.
Anayasamızda laikliğin olması yeterli değildir. Asıl önemli olan laikliğin yurttaşlar tarafından içselleştirilmesidir. Eğer yurttaşlar birbirlerinin inancına saygı duyuyorsa ve onu kendi gibi yaşamaya zorlamıyorsa laiklikten bahsedebiliriz. O zaman görülecektir ki kimse kimseyi "camiye gidiyor, namaz kılıyor, oruç tutuyor, örtünüyor" veya "camiye gelmiyor, namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, açık geziyor" diye suçlamayacaktır.
Ama Müslüman ülkelerinde durum böyle değil. Çünkü din siyasete alet edilmiş. İşte "Siyasal İslam" dediğimiz olgu budur. Ama görüyoruz ki İslam mezhep ve tarikatlara bölünmüş durumda. Her mezhep ve tarikat Kuran'ı kendine göre yorumlamaktadır. Kendi aralarında görüş birliği yoktur. Afganistandaki Taliban da, İran’daki Şiiler de, Sudi Arabistandaki Vahhabiler de Kur’an’a uyduklarını ve onun emirlerini yerine getirdiklerini söylüyorlar. Ve bunların hepsi de birbirlerini, Kur’an’ı çarpıtmakla suçluyorlar. İşte onları birbirine düşüren ve kan dökülmesine neden olan da bu zihniyettir. İşte bunun içindir ki din siyasete alet edilmemelidir.
Ülkemizin dörtte birini Alevi kesim oluşturmaktadır. Bu kesim camiyi değil, cem evini tercih etmektedir. Herkes dini inancında özgürdür. Bu kesimin istediği gibi inanma ve ibadet etme özgürlüğüne saygı gösterilmelidir.
Bu gün dünyada geçerli olan ve beğenilen yönetim biçimi "çoğulcu demokrasi"dir. Çoğulcu demokrasinin temelinde ise "laiklik" vardır. Kendini Demokratik gören ülkelerin vatandaşları bu laikliği benimsemiş durumdadırlar. Devlet ise tüm inançlara eşit mesafededir. Yani demokratik bir laiklik söz konusudur. Devlet din işlerinden elini çekmiştir. Bundan dolayıdır ki kimse kimsenin inancına karışmıyor. Böyle olunca da insanlar kardeşçe yaşayabiliyorlar.
"İŞTE LAİKLİK BUDUR" için “0 yorum” bulunmaktadır.