İSLAM ve YARDIMLAŞMA




Yardımlaşmak güzel bir duygu. Yeri geldiği zaman insana yardım da edilmeli. Bu insan olmanın gereğidir. Ama bunu yaparken insanları tembelliğe itmemek gerekiyor. İnsanlara balık vermeyi değil balık tutmayı öğretmek gerekiyor. Bir ay doyurdunuz. Peki on bir ay ne olacak?

Dünya'nın en fakir 50 ülkesinin 32'si Müslüman. Bu 32 ülkenin devlet başkanlarının tamamı "Dünyanın en zengin ilk 500 kişisi" arasında. Ve bunlar saraylarda yaşamaktadırlar.

Size ülkemizde bir tablo vereceğim: "Son 16 yılda; 8 olan milyar dolar servet sahibi aile sayısı 42’ye çıkmış. 8 milyon olan yoksul sayısı 34 milyon kişiye çıkmış."

Yine ülkemizdeki Diyanet'ten "isyan etmeyin" hutbesi: "Maddi ve manevi sıkıntılar alınyazısıdır. Bu dünya imtihan dünyasıdır. Acınızı isyana dönüştürmeyin."

Size üç örnek verdim. Müslüman dünyasının özeti bu! Akıl ve bilim yok. Üretim yok. Varsa yoksa din. Dini bir yaşam biçimi haline getirirsen asla çağdaş ve uygar ülke olamazsınız. Dünyada bunun örneği yoktur.

Asıl sorun nedir biliyor musunuz? Asıl sorun bu tür ülkelerde geri kalmışlık sorunudur. Bu geri kalmışlığın en büyük nedeni ise ülkelerin dinle yönetilmesidir. Hiçbir Müslüman ülkesinde adil bir gelir dağılımı yok. İnsana yatırım yok. Eğitime yatırım yok. Sağlığa yatırım yok. Üretime yatırım yok. Bakıyorsun bir tarafta zevk sefa içerisinde yaşayan mutlu bir azınlık. Diğer tarafta mutsuz bir çoğunluk.

Bu yoksulların hiçbir sosyal güvenceleri yok. Kendilerine verilen nafaka, (kömür, erzak, yeşil kart) zekat, fitre, dilencilik ve iftar çadırlarıyla yaşamaya çalışıyor. Tüm bunlar o insanların yoksulluklarına çözüm olabilir mi? Bu da yetmiyormuş gibi bunların sırtından bir de siyasi cambazlık yapılıyor. Bunlara yapılan bir takım yardımlarla destekleri sağlanıp oy depoları haline getirilmektedir. Ve bu kitle neden ben yoksulum diye asla kendini sorgulamıyor. Kaderci bir anlayışla şükrediyor.

Bir köy enstitüleri gerçeği var ülkemizde. Tam ülkemizin şartlarına uygun bir eğitim sistemi söz konusuydu. Çünkü eğitim üretime yönelikti. Köy ağırlıklı bir ülke için ideal bir sistemdi. Emperyalistlerin güdümünde komünist yetiştiriyor diye bu okulları kapattık. Türkçe ezanı Arapça'ya çevirdik. Okul kampanyası yerine cami kampanyası başlattık. Yani eğitime, sağlığa, üretime yatırım yapmak yerine dini yatırıma ağırlık verdik. Emperyalistlerin istediği de tam buydu. İnsanları din yoluyla sürüleştirme ve sömürülerini rahatlıkla yapabilmekti. Marşhall yardımıyla ABD ülkemize girdi. Yerli işbirlikçileri vasıtasıyla ekonomik olarak bizi kendilerine bağımlı hale getirdiler. Sonrasında gelen siyasi bağımlılık. Üstelik Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışmalarıyla bizi birbirimize düşürdüler.
Halbuki bir ülkenin kalkınmasında en önemli faktör eğitimdir. Eğitime ve üretime önem verdiğin sürece kalkınırsın. Din yerine akıl ve bilime önem verdiğin sürece çağdaş ve uygar ülke olursun.

Bu ülke hepimizin. Biz Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle kardeşçe yaşarız. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Emperyalistler yeter ki bu ülke üzerindeki kirli ellerini çeksinler. Bunu başarmak için de birliğe gereksinim var. Bizi ayrıştırmaya çalışanlara karşı çıkmalıyız.

Köy Enstitülerinin kurucularından İsmail Hakkı Tonguç bakın ne demiş: "Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı. Birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir. İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte."

Bu gaflet uykusundan artık uyanmak gerekiyor. Bizi ülke olarak kurtaracak olan emperyalistlerin bize işbirlikçileriyle dayattıkları "ileri demokrasi" değil "gerçek demokrasidir."


İSLAM ve YARDIMLAŞMA için “0 yorum” bulunmaktadır.