Ahlak, bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kurallarıdır. Diğer bir tanımla iyi nitelikler ve güzel huylardır. Her birey yaşadığı toplumda bu davranış biçimi ve kurallara uyma zorunluluğu duyar.
Ahlak insanın var olmasıyla birlikte günümüze kadar süregelmiş bir olgudur. Ahlak doğrudan doğruya yaşamın içindedir. Ama bu yaşamın içindeki ahlak hep göreceli olmuştur. Çağdan çağa, toplumdan topluma hep farklılıklar göstermiştir. Toplumların refah seviyeleri arttıkça, kültür seviyeleri geliştikçe elbette ahlak anlayışları da değişmiştir.
Ahlak, insana ve yaşama değer verme üzerine dayanmalıdır. İnsanın ve yaşamın değişkenliğini durdurmak mümkün değildir. İnsan yaşamının bu değişkenliği, etik kavram ve değerlerin yeniden yorumlanmasını ve değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla bize miras bırakılan geleneksel değerleri olduğu gibi kabullenme yerine yeni değerlere yönelmek gerekir. Çünkü her toplumda ve her çağda insan, ahlaklı olmanın örneklerini yeniden gerçekleştirmek durumundadır.
Çağımız bilgi çağı. Eğer bizler bilgi çağında isek ahlak anlayışımızı bu çağa uygun şekilde gerçekleştirmek zorundayız. Evrensel ahlak anlayışı neyse onu temel almak zorundayız. Orta çağdaki dine dayalı ahlak anlayışını kalkıp da günümüzde savunmak doğru değildir. O dönemin kendine özgü şartları ve kendine özgü değer yargıları vardı. Cehaletin yaygın olduğu bir çağda elbette ahlak anlayışı da ona göre şekillenecekti. Bunu doğal karşılamak lazım. Bu dinsel ahlak anlayışına göre temel öğe insan değil, Tanrıdır. İnsanın mutluluğu değil, Tanrının mutluluğu temel alınır. Tanrıyı da mutlu etmek için bu dünyadaki yaşam değil, öbür dünyadaki yaşamın temel alınması istenir.
Dünyaya anlam katan insandır. Bundan dolayı insanın yaşam hakkı kutsaldır. Her ne sebeple olursa olsun insan öldürmek en büyük ahlaksızlıktır. Dinlerin birbirlerine üstünlük kurma mücadelesinde savaşlar yoluyla milyonlarca insan öldürüldü. Yine dinlerdeki mezhep çatışmaları da aynı sonuca yol açmıştır. Bakıyorsun kölelik denilen bir olgu var. Hiç bir din bu köleliği ne yazık ki kaldıramamıştır. Bu köleliği kaldırmak biz insana düşmüştür.
Bu ahlak anlayışına bakıldığında insanlar köle pazarlarında bir mal gibi satılabiliyordu. Erkek kadından üstün tutulmuş. Erkeğe çok eşlilik hakkı tanınmış. Miras ve şahitlikte erkek üstün tutulmuş. Erkek istediği kadar cariye (köle kadın) alabiliyor ve nikahsız yaşayabiliyordu. Çocuk yaşta kız çocuklarıyla evlenmekte sakınca görülmemiş. Erkek evlatlığının karısıyla evleniyordu. İnsanlar din yayma uğruna savaşa teşvik edilmiş. Ganimet adı altında insanların mal ve mülklerine el konulmuş. Bunların çocuk ve kadınlarını köle olarak kullanmakta ve pazarda satmakta sakınca görmemiş.
Düşünen bir insanın elini vicdanına koyarak bunları sorgulaması gerekmiyor mu? Niye mi bu örnekleri verdim. Konuyu daha iyi anlamanız için. Günümüzde böyle bir ahlak anlayışı ilkel ve çağ dışı bir ahlak anlayışı olarak değerlendirilmektedir. Sonuç olarak ahlak kadar ahlaksızlık da dinde hep kendine yer bulmuştur.
Ahlak dinlerin üzerindedir. Dinlerden çok daha geniştir. İnsanı ahlaklı yapan dinler değildir. Aksine, dinleri değerli kılan, içerdiği ahlak esaslarıdır. Ne var ki, bu esaslar birçok teferruat içinde görünmez olmuştur. Bu nedenle çoğu dindar geçinen kişi, ahlaktan yoksundur.
Günümüz ahlak anlayışının bir altın kuralı vardır: "Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapmayacaksın." Günümüz evrensel ahlak anlayışı bu ilke üzerinde şekillenmiştir. Bu söylem
bundan 2500 yıl önce yaşayan Çinli bilge Konfüçyüs'e aittir.
İnsanlığın ulaşması gereken ahlak anlayışı bu olmalıdır.
insanlığa seslenerek diyorum ki :"Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma."
AHLAK, İNSANA VE YAŞAMA DEĞER VERMEKTİR için “0 yorum” bulunmaktadır.