KORONA VİRÜSÜNÜN BANA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Geçmişte de böyle ölümcül salgınlar yaşandı. İnsanları kırıp geçirdi. Ne edilen dua ne de beddua çare olmadı. Ta ki aşı bulunana kadar. Bu gün de değişen bir şey yok. Aşı bulunana kadar bu virüs bizi kırıp geçirecek. Yapacağımız tek şey bu virüse yakalanmamak için tedbirli hareket etmek.
Benim asıl değinmek istediğim insanlık olarak bundan ders almak. Ne malın ne mülkün ne paranın hiç bir önemi yok. Şu anda tek düşüncemiz yaşama sevinci. Bizleri de ayakta tutan bu yaşama sevincimiz değil mi? Görüldü ki sınırların, ırkların, renklerin, dinlerin bir önemi kalmadı. Dünyadaki tüm ülkeler bu kavramları bir kenara bırakıp bir dayanışma içerisine girdiler. Olması gereken de buydu.
Biz doğaya karşı üstünlük kurmak için doğaya acımasızca saldırdık. Dengesini bozduk. Doğa karşısında bir hiç olduğumuzu bir türlü anlayamadık. Sonuç olarak ölüyorsun. İşte bu ölüm korkusu tüm ülkelerdeki hayatı alt üst etti. Yaşam durma noktasına geldi. Doğa ne sınır, ne ırk, ne renk ne de dinleri tanıyor. Bunu kabullenmek gerekir.
Bu ölümcül virüsün bize öğrettiği bir diğer gerçek ise aklın ve bilimin önemiydi. Akıl ve bilimi temel alan ülkelerin bu virüse karşı daha az kayıp verdiklerini gözlemledik. İnsanlarına her açıdan destek olduklarını gördük. Buradan çıkaracağımız sonuç ise Atatürk'ün dediği gibi:"Yaşamdaki en gerçek yol gösterici bilimdir." sözüydü."Eğer ilerde sözlerim bilimle çelişirse siz bilimi tercih edin." sözü de geleceği görme ön görüsü. Gerçeği de bu değil mi? Hepimiz dört gözle bulunacak aşıyı bekliyoruz. Bunu da sağlayacak olan akıl ve bilimdir.
Akıl ve bilimi temel alan ülkelerin Allah'ı yok mu? Onlar da Allah'a inanmıyor mu? Ama onları Müslümanlardan farklı kılan özelliği "Allah bana akıl vermiş. Ben o akılı kullanmak zorundayım."
demeleriydi. Akıllarını kullandılar ve bilimi rehber edindiler. Bu şekilde bilgi çağını yakaladılar. Bizde ise tam tersi oldu. Cehalet batağına saplandık. Akılı, bilimi, demokrasiyi bırakıp dine sarıldık. İşte şimdi biz ülke olarak bunun bedelini ödüyoruz.
İnsanın yaşam hakkı kutsaldır. Bunun üzerine kutsallık tanımıyorum. İnsanlık olarak yapacağımız tek şey yaşamın içinde insan kalmak. İnsanı insan yapan da aşk, saygı, sevgi, utanma, acıma, iyilik, kardeşlik gibi duygulardır. Diğerleri sadece bir etiket. Onlarla insan olunmuyor. Etiketleri bırakıp sıkı sıkı bu duygularımıza sarılmalıyız. Bu duygularımıza sarıldığımız sürece aynı zamanda özümüze de dönmüş olacağız. Yaşamı saçma sapan hayallerde değil gerçeklikte yaşamış oluruz.
Ben insanlığın bu olaydan mutlaka bir ders alacağını düşünenlerdenim. Hiç bir ideolojinin tutsağı değilim. İleride sağ -sol, ilerici - gerici gibi kavramların yok olacağını düşünüyorum. Tıpkı diğer etiketler gibi. İnsanları bölmekten başka bir işe yaramıyor. İnsan özüne döndükçe bunların gereksizliğini anlayacak. Dünya vatanımız, tüm insanlar kardeşimiz ve iyilik yapmak dinimiz olacaktır.
İki tür insan var. İyi insan ve kötü insan. İyi insanların mücadelesiyle dünya az da olsa yaşanılır hale geldi. Kötü insan ise bu gezegenimizin adeta bir pisliği. İyiler her zaman kötülere karşı er geç kazanmıştır. İnsanlık tarihi bunun mücadelesidir. Çok da bedel ödendi. Epey de bir yol alındığını düşünüyorum. Ve yol almaya da devam edeceğiz. Her kesimden iyi insanlar bir araya geldiği sürece dünya yaşanılır bir yer olacak. Bunu başaramadığımız sürece acılar devam edecek.
KORONA VİRÜSÜNÜN BANA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ için “0 yorum” bulunmaktadır.