Çevre faktörü insan yaşamında önemli bir etkendir. Çünkü insan doğası gereği yalnız yaşayamaz. Dolayısıyla yaşamını çevresiyle bir bütünlük içerisinde devam ettirir. Bu bütünlüğün en önemli parçasını aile oluşturur. İnsan ilk eğitimini ailesinden alıyor. Ailede başlayan eğitim okul hayatının başlamasıyla birlikte çevreden alınan eğitime dönüşüyor.
İnsanın yaşadığı yer neresiyse çevresi de orasıdır. "Çevrenden memnun musun? " diye bir soru sorsam genel olarak memnun değilim yanıtını alacağımı biliyorum. İlişkiler çıkar üzerine kurulmuştur. Çıkarı varsa selam veriyor yoksa selam vermiyor. Her türlü kötülük mevcut. Böyle bir çevrede yaşıyorsan bir insani sorumluluğun var. Olup bitenlere seyirci kalmayacaksın. Tam tersine kötülükleri engellemek için mücadele edeceksin.
İnsan nedir, biliyor musunuz? Düşüncesi, duygusu, alışkanlığı, ailesi, çevresi, geleneği ve göreneği ne ise odur. Sıradan bir insan için doğumundan ölümüne kadar yaşam budur. Çevresiyle uyum içerisinde olmaya çalışır. Kişi ailesinden neyi görmüşse ve çevresi neyse hep ona göre hareket eder. Çünkü onun için önemli olan ailesine ve çevresine uyum sağlamaktır. Yaşamı boyunca da çevresi neyse o da o çevrenin bir parçası haline geliyor. Çevre Sünni ise o da Sünnidir. Çevre Alevi ise o da Alevidir. Çevre Sağcıysa o da Sağcıdır. Tüm yaşamı boyunca bu sınırların dışına çıkamaz. Halbuki değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Değişim için bir çaba içerisine girmez. Okumak, düşünmek ve sorgulamak ona zor gelmiştir.
Kimi insanlar da okur, düşünür ve sorgular. Toplumda var olan yanlışlar varsa mücadele eder. Toplumdaki değişimler hep bu tür insanların çabasıyla gerçekleşmiştir. Düşünen ve sorgulayan bir insan her şeyden önce şunu iyi bilir ki biz insanlar aynı ata veya atalardan gelmekteyiz. Zamanla çoğalarak bu gün yedi milyarı oluşturmuşuz. Onu; rengine, ırkına dinine, mezhebine göre değerlendirmez. Çünkü o şunu bilir ki insan dünyaya çıplak gelmiştir. Üstündeki etiketleri sonradan edinmiştir. Şunu da iyi bilir ki çıkar ilişkileri insanları kamplara bölmüştür. Bu çıkar ilişkilerinin insanları birbirine düşman ettiğinin bilincindedir. O insanların Türk olması, Kürt olması, Müslüman olması, Hıristiyan olması önemli değildir. Almanya'da doğsa Hristiyan, İsrail'de doğsa Yahudi, Türkiye'de doğduğu için Müslüman olduğunu düşünür. Kendisinin nasıl bir insan olarak yaşama hakkı varsa onların da bir yaşam hakkının olduğunun bilir ve bu temelde hareket eder. Onlara en ufak bir kötülük yapmaktan kaçınır. Kendi çıkarını düşündüğü kadar diğer insanların da çıkarlarını düşünür. Yani kendi kişisel çıkarını toplumsal çıkara dönüştürmüştür. Onun için önemli olan toplumun huzur, refah ve mutluluğudur. Yaşamı boyunca da çevresindeki yanlışlara karşı mücadele eder. Çevresine uyum sağlama kaygısı yoktur.
Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi eğitimiyle orantılıdır. Aile eğitimliyse doğan çocuk da bu eğitimden payını alıyor. Eğitim seviyesi düşükse doğan çocuk bu düşük eğitimden payını alıyor. Eğitim seviyesi düşük toplumlarda kötülüklerin daha yaygın olduğunu görüyoruz. Cahil oldukları için her türlü kötülüğe açık olabiliyor. Başkalarının yönlendirmesine rahat bir şekilde alet olabiliyor. İnsan olarak kendisiyle barışık değil. İnsan olarak kendini sevemiyor ki başka insanı da sevsin. Çünkü kendini severse başka insanı da sevecektir. İyi bir eğitim almış bir ailenin çocuklarından kolay kolay kötülük göremezsiniz. Kendisiyle barışıktır. İnsan sevgisi vardır. Çevrenize bakarsanız bunu net görürsünüz.
Şu insanoğlu ne kadar garip. İyilik, doğruluk, sevgi, kardeşlik, huzur, barış ve mutluluk dururken niçin bu kötülükler ve savaşlar oluyor? Bunun temelinde ne var biliyor musunuz? Kahrolasıca insan egosu. Bu ego doğuştan mevcuttur. Sadece kendini düşünür. Bu gün ülkeleri yöneten yine insan. Eğer ülkesini düşündüğü kadar diğer ülkeleri düşünse bu bu savaşlar olmayacak. Çok ilginç bir tespit var. İnsanlık tarihi sadece iki yüz on yıl savaşsız geçmiş. Ne kadar korkunç bir rakam. Bu savaşların temelinde sadece çıkar çatışmaları vardır. Tek neden bu!
Ünlü bilim adamı Albert Einstein’ der ki : "İnsanlardaki ön yargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor." Gerçekten de öyle. Birçok insan ön yargısının esiridir. Bu ön yargı çoğunlukla çocukluk çağında oluşur; eğitim, yetişme koşulları, aile gelenekleri ve kültürel inançlar gibi etkenlere bağlıdır. Bundan kurtulması kolay olmuyor. Bunun için zamana gereksinim var. Ama sonunda sağduyu galip gelerek bu yanlış ön yargılar yok oluyor. Örneğin: Yıllarca Aleviler için akla mantığa sığmayacak korkunç iftiralar atıldı. Çoğu insan buna inandı. Ama sadece bu bir ön yargıydı. Bir Aleviyle komşu olsa veya arkadaşlık yapsa bunun böyle olmadığını rahatlıkla görecek ve ön yargı olduğunu anlayacaktır.
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum. Çoğunluğun düşündüğü her zaman doğru değildir. Genellikle bir toplumda sürü psikolojisi hakimdir. Bunu aşmak için de okumak ve sorgulamak gerekiyor. Ön yargıyı ancak böyle aşabiliriz. Çevremizde yanlışlar varsa bunlara karşı çıkalım. Hiç olmazsa bizden sonraki nesiller insanca yaşamış olurlar.
İNSAN VE ÇEVRE FAKTÖRÜ için “0 yorum” bulunmaktadır.